
Çocuk babasının ardı sıra fırladı yatağından, henüz güneş yeni doğmuş. Nereye diye sormadı ne zaman dönersin diye sordu önce, ardından ekledi, nerede izleriz maçı... Merdivenlerden inerken babası, seslendi arkasından, Sarı... Lacivert'i duyunca yüzü güldü, annesinin elini tuttu. Belki ne kadar şanslı bir çocuk olduğunu bilmiyordu, seçilmiş birisi olduğundan değil, seçimini kendisi yaptığındandı şansı. Fenerbahçeli'ydi ve annesiyle babasının yanında Fenerbahçesi vardı sadece.
Döndü yatağına, lacivert yastığına koyarken başını sarı battaniyesini örttü annesi ve ekledi uyu hadi. Kapattı gözlerini mabedi düşündü. Gidip gördüğü bir yer değildi onun için stad, kahvede izlerdi maçları, babası yanındaysa. Eğer yoksa o zaman görün cefayı. Aksi bir komşusu vardı da, onun camına tüner perdenin arasından bakardı. Bir keresinde az kalsın yakalanıyordu da sevinç çığlığından, içerideki adamda fırlamış, gözü dönmüş bağırıyormuş. Onun sesinden yetirememiş bizimkisi kendi sesini.
Uykuya daldı şimdi. Rüyasında Aykut'u görüyor, Volkan fırlıyor kaleden, Alex'ten bir ara pası, o da ne Rıdvan sahaya iniyor derken gol sevinci, ismini bilmediği ak saçlı amcalar, birinin arkasında Lefter, bir diğerinin Ogün yazıyor. Başı sarılı bir adam var omuzlarda, uğultudan Basri adını seçiyor. Sonra kenardan takım elbiseliler görünüyor, simsiyah giyinmiş hepsi.Uyandı şimdi. Sabahkinden daha heyecanlı fırladı yatağından. Dolaba koştu, en üst raftan çubukluyu çekip aldı. Ayakkabılarını bile bağlamadan attı kendini sokağa. Arka mahallede bir kapının önünden arkadaşını aldı. Daha selam bile vermeden heyecanla rüyasını anlatıp sonuna ekledi, Fenerbahçe'yi ben kurtardım!
Ve akşam.. Babası eve gelmeyince istikamet aksi komşunun penceresi. Yanında sabahki arkadaşı, evden çekirdek aşırmış biri, diğerinde meyve suları. Perde yine aralık da, televizyon kapalı. Bir dakika, iki dakika derken zaman akıp gidiyor ama görüntü yok hala, bir şey yapmalı. Soralım diyor diğeri, sen sor.. Rüya aklına geliyor sabahki, cesaret de beraberinde. Hadi! Zilin çalmasıyla beraber, kalbi duracak gibi oluyor, sonra daha heybetli. Kapıyı açan adam formayı görünce anlıyor dertlerini de, ne olacak şimdi..
Bak oğlum diye başlıyor adam, "çok acı çekiyoruz son zamanlarda. İnan ölüyorum zannettim ilk duyduğumda da şu olayları, sonra daha da bir sarıldım Fenerbahçe'ye. Yıkamazlar bizi oğlum, izin verir miyiz hiç? Şimdi sizi gördüm ya, daha da eminim bundan." Peki diyor çocuk, "madem bu kadar seviyorsunuz Fenerbahçe'yi, niye izlemiyoruz maçı. Biz bağırsak buradan duymazlar mı, babam öyle söylerdi hep."
Adam devam ediyor, "Biz çok büyüğüz oğlum unutma. Karnımız aç gezeriz de iş Fener'e geldiğinde buluruz bi çaresini. İşte bunu fırsat bilip, senin aşkınla alay etmeye kalkanlar şimdi sana muhtaç yine. Bizim paramızla bizi sevdamızdan uzaklaştırdılar. Çocuklar konuşmaya devam ederken adam içeriden bir radyo kapıp getiriyor. Yarım saat olmuş maç başlayalı, sesi duyunca unutuyorlar her şeyi. Ellerinde akşamın erzağı çekirdekleri, goool.
İşte Fenerbahçe bu dünyanın herhangi bir yerinde, bir mahallede ya da en ücra bir köyde böyle yaşanıyor. Ve ne federasyon, ne ligtv, ne de bu işten çıkarı olan diğerleri bizim sevdamızı baltalayamıyor.
Bu gün bu kulübün ve taraftarının gücünün farkına varamayıp, birilerine muhtaçmışız gibi açıklama yapanlar işte önce bunların farkında olmalılar.
Yorum Gönder
Yorumunuz Başarıyla Yapıldı